- Prof. Dr. Bahiddin YILMAZ - 15-05-2025 19:44:48
Kanser, günümüzde hâlâ en önemli sağlık sorunlarından biri olmaya devam etmektedir. Temel olarak, kontrolsüz çoğalan hücrelerden oluşan bu hastalık, neredeyse tüm hücre tiplerinden kaynaklanabilir. Uzun yıllar boyunca cerrahi, radyoterapi ve kemoterapi gibi geleneksel tedavi yöntemleri kullanılmakta olup, günümüzde de bu yöntemler kanser tedavisinin temel bileşenleri arasında yer almaktadır.
Ancak 2000’li yılların başından itibaren kanser tedavisinde yeni bir dönem başlamış ve “hedefe yönelik tedaviler” olarak adlandırılan yöntemler kullanılmaya başlanmıştır. Halk arasında “akıllı ilaçlar” olarak bilinen bu tedaviler, kanserli hücrelerin büyüme ve çoğalma mekanizmalarını hedef alarak etki gösterir. Bu ilaçlar, hücre yüzeyindeki belirli reseptörlerden gelen sinyalleri, hücre içinde çeşitli biyolojik yolaklar aracılığıyla hücre çekirdeğine ileten sistemleri etkiler. Böylece, hücre yüzeyindeki reseptörleri ya da hücre içi sinyal iletim yollarını farklı seviyelerde bloke ederek hücrelerin kontrolsüz çoğalmasını engellerler. Bu ilaçlar arasında monoklonal antikorlar, tirozin kinaz inhibitörleri, anjiyogenez inhibitörleri, EGFR inhibitörleri, proteozom inhibitörleri ve mTOR inhibitörleri yer almaktadır.
Hedefe yönelik tedaviler, özellikle bazı kanser türlerinde tek başına ya da kemoterapiyle kombine şekilde uygulandığında oldukça etkili sonuçlar verebilmektedir. Bu tedaviler tüm kanser hastalarında değil, yalnızca belirli tanılarında ve spesifik bazı biyolojik belirteçlerin saptandığı durumlarda kullanılabilmektedir. Hedefe yönelik tedavilerin en etkili olduğu hastalıklar arasında meme kanseri, küçük hücre dışı akciğer kanseri, kronik myeloid lösemi, kolorektal kanser, malign melanom, böbrek hücreli karsinom, gastrointestinal stromal tümör ve over kanseri yer almaktadır.
2010’lu yılların başından itibaren, immün kontrol noktası inhibitörleri (PD-1, PD-L1 ve CTLA-4 inhibitörleri) ile immünoterapideki gelişmeler kanser tedavisinde yer almaya başlamıştır. Bu tedaviler de halk arasında yine "akıllı ilaçlar" olarak anılmaktadır. Bu immünoterapi ilaçları, tümör hücreleri tarafından baskılanan bağışıklık sistemini yeniden aktif hale getirerek etkili olur. Bu alandaki öncü çalışmalarıyla Tasuku Honjo ve James Allison, 2018 Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü’ne layık görülmüştür.
İmmünoterapi ilaçları birkaç ana grupta sınıflandırılmaktadır. En yaygın kullanılanlar arasında PD-1 inhibitörleri (Nivolumab, Pembrolizumab), PD-L1 inhibitörleri (Atezolizumab, Durvalumab) ve daha yeni nesil ajanlardan LAG-3 inhibitörleri (Relatlimab) yer almaktadır. Bu ilaçlar, bağışıklık sisteminin tümör hücrelerini tanıma ve yok etme kapasitesini artırarak etki gösterirler. İmmünoterapi de bazı kanser türlerinde oldukça etkili sonuçlar verebilmektedir. En etkili olduğu hastalıklar arasında melanom, küçük hücre dışı akciğer kanseri, böbrek hücreli karsinom, Hodgkin lenfoma, mesane kanseri, baş-boyun kanserleri ve hepatoselüler karsinom (karaciğer kanseri) bulunmaktadır.
Son yıllarda, bu tedavi yaklaşımları neredeyse tüm kanser türlerinde araştırılmış ve birçok vakada geleneksel kemoterapiye kıyasla daha uzun hastalıksız sağ kalım ve genel yaşam süresi elde edilmiştir. Klinik çalışmaların bir sonraki aşaması, immünoterapilerin kemoterapi ve hedefe yönelik tedavilerle birlikte kombinasyon şeklinde uygulanması üzerine yoğunlaşmıştır. Bu kombinasyon stratejileri, birçok kanser türünde tedavi başarısını daha da artırmış ve halen aktif olarak araştırılmaktadır.
Bu tedavi yöntemleri, klasik kemoterapiye kıyasla daha spesifik noktalara etki ettikleri için genellikle daha az yan etki ile daha etkili sonuçlar sunabilmektedir. Hedefe yönelik tedaviler ve immünoterapiler, modern onkolojide çığır açan gelişmeler arasında yer almaktadır ve kanserle mücadelede önemli bir yer almayı başarmıştır.
Prof. Dr. Bahiddin Yılmaz
Tıbbi Onkoloji ve Dahiliye Uzmanı